Sendikaların Nabzı ve İşyeri Temsilcileri

TEMSİLCİ KİMDİR? GÖREV VE SORUMLULUKLARI NELERDİR?
İş yeri sendika temsilcileri, sendikal örgütlülüğün ve işleyişin en temel organlarından biridir. Bu organın önemini şöyle açıklayabiliriz: Bir insanın yaşadığını, rahatsız olduğunu ya da öldüğünü en basit olarak nereden anlarız? Bunun için o kişinin nabzına ya da solunumuna bakmamız yeterlidir. Eğer buralarda kalbin attığını gösteren emareler varsa o insan yaşıyordur; bu emareler yoksa o insan büyük ihtimalle ya ciddi derecede rahatsız ya da ölüdür. Herhangi bir acil durumda doktorların nabza ya da solunuma bakması boşuna değildir. Bu yaklaşım bir nevi ilk muayene ve teşhis anlamına gelmektedir.
Sendikal örgütlülüğü insan vücuduna benzetirsek, bu vücudun çalıştığını en iyi anlayacağımız yer, iş yeri sendika temsilciliği kurumudur. Bu kurum, gerektiği şekilde çalışıyorsa, nabız atıyorsa, vücut yaşıyor demektir. Nabız atmıyor ya da az atıyorsa, sendikal yapı ya hastalanmış ya da ölmeye yüz tutmuştur.
İş yeri sendika temsilciliği, 12 Eylül yasalarından dolayı, her ne kadar işlev ve işleyiş açısından etkisizleştirilmiş olsa da, kurumu aktif kılacak ve sendikal yapının temel iskeleti hâline getirecek olanların bizler olduğunun unutulmaması gerekir. İşçiler arasında sendikaların ve organlarının görevlerini yapamadığı, kendilerini yeterince temsil edemediği, çalışmadığı yönünde bazı düşüncelere rastlanmaktadır. Bu tür düşünceler, yaşananlardan, bazı sendikaların bürokratik bir yapı gibi çalışması ve işçilere yabancılaşmasından dolayı, bir ölçüde haklı görülebilir. Fakat gerçek işçinin kolektif iradesiyle şekillendirilmiş ve bu kolektif iradenin gücüyle faaliyet yürüten işçi temsilciliğinin varlığı, yukarıda belirtilen sorunların kolayca aşılmasını sağlar. Çünkü bu organın canlılığı, bir anlamda sendikal yapının canlılığı, sendikanın işçiyle bütünleşmesinin vazgeçilmez koşuludur.
Bir sendikanın iş yeri temsilcileri, gerçek anlamda gücünün ve örgütlülüğünün bilincine varmışsa, o sendikanın sırtının yere gelmesi ya da yapısal sorunlar yaşaması düşünülemez. Sendika temsilcileri, her şeyden önce bir kurumun (sendikanın) o iş yerinde en üst yetkilileridir. Karşısında da iş yerinin yetkilisi bulunmaktadır. Temsilci arkadaşımız, arkasında binlerce işçinin örgütlü olduğu bir yapının varlığını her an hissedebiliyorsa ve bunu bilincine getiriyorsa, işveren ya da temsilcisiyle olması gereken düzeyde ilişki kurabilir, işçilerin haklarını ve sorunlarını daha net, daha çabuk ve daha kararlı bir şekilde çözebilir. Temsilci önce işçilerden aldığı güce inanmalı ve bu güçle kurumsal düzeyde ilişkilerini kurmalıdır. İşverenle arasındaki ilişkinin eşit hukuklarla geliştiğini görebilmeli, kurumsal sorumluluk çerçevesinde hareket etmelidir. Temsilcinin dayanacağı tek güç, işçilerin örgütlü gücüdür.
Böylesi bir perspektifle hareket eden iş yeri temsilcisi, sorun yansıtan, çözümsüzlük içinde boğulan ve edilgen bir kimlikten kurtularak; sorunları çözen, işçilerin haklarını koruyan ve geliştiren etkin bir kimlik kazanacaktır. Bu niteliklere ulaşmak, sendikal yapının iç örgütlülük düzeyiyle bire bir paralellik arz eder. Sendikalar, kendilerinin yaşam kanalları olan iş yerlerinde çalışan bütün işçileri salt aidat ödeyen, gelişmeleri izleyen, sormayan, sorgulamayan, denetlemeyen sıradan bir üye konumundan çıkarıp, soran, araştıran, denetleyen, müdahale eden örgütlü bir birey hâline getirmelidir.
Sendikalı işçilerin bu düzeye gelmesiyle temsilcilik kurumu gerçek gücüne ulaşacak ve bu gücünü ortaya koyacaktır. Burada ikili bir görev söz konusudur. Bir yandan sendika yönetimleri iş örgütlenme çalışmaları ve eğitim faaliyetleriyle bu amaca ulaşmaya çalışırken, öte yandan ne kadar yetersiz konumda olursa olsun, iş yeri temsilcileri de bu çalışmanın bir parçası olmalı, iş yerindeki bütün işçileri kavramalı, onları sendikal faaliyetin içine çekmenin yöntemlerini bulmalıdır.
İş Yeri Temsilcileri Bunu Başardıkları Ölçüde Hem Kendilerini İşlevli ve Güçlü Hâle Getirecek, Hem de Sendikal Yapının Gelişmesine Katkıda Bulunacaktır.
Vahşi kapitalizmin bütün acımasızlığıyla sürdüğü bugünkü koşullarda hepimiz en basit insani değerlerin giderek eridiğini, sıkıntının, bencilliğin, paranın, kirliliğin yayıldığını görüyoruz. Hepimizin dostluğa, arkadaşlığa, paylaşmaya ve dayanışmaya ihtiyacı var. Zaten bir işçiyi işçi yapan da bu özelliklerdir. Ne yazık ki, bu düzenin pisliklerinden bizler de etkileniyoruz. Bu durum yaşanması zorunlu bir şey değil, aşmak da aslında hiç zor değil. Yeter ki, biz en az günümüzün 8 saatini birlikte geçirdiğimiz, acıları ve mutlulukları birlikte yaşadığımız insanlara, işçi arkadaşlarımıza özen gösterelim, birbirimize sahip çıkalım. Bunu başarmak bizim elimizde. Hepimizin acılı (ölüm, kaza, hastalık gibi) ya da mutlu (evlilik, nişan, sünnet, düğün vb.) günleri oluyor. Bu günler paylaşıldığı ölçüde, var olan acılarımızın azaldığını, mutluluklarımızın ise çoğaldığını görürüz.
İşyerlerimiz bizim evimiz, ocağımız, ekmek kapımızdır. Buralarda çalışarak alın terimizle, namusumuzla yaşamlarımızı kazanıyoruz. Eğer bizler her şeye inat iyi günümüzde de, kötü günümüzde de birlikte olabiliyorsak, düzene, bu kahredici yaşama dayanabiliriz. Bu noktada işçi temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Temsilciler, işçi arkadaşların her sorunuyla ilgilenmeli, birlik ve beraberliğin sağlanması için her ortamı oluşturmalı, işçiler arasında ilişkileri örmeli ve geliştirmelidirler. Temsilciler, salt acil bir sorun ortaya çıktığında devreye girmekten öte, çalışanların 24 saatine nüfuz edecek faaliyetlerde bulunmalıdırlar. İşçinin çalıştığı alan olan işyeriyle, yaşadığı bütün diğer alanlar (evi, mahallesi, gittiği kahve vb.) temsilcinin görevlerinin sürdüğü, birlik ve beraberliğin örüldüğü yerler olmalıdır.
Örneğin, bir arkadaşımızın cenazesi olduğunda cenazeyi birlikte kaldırmak, cenaze evine ufak da olsa maddi bir yardımla bulunmak en insani görevdir. Aynı şekilde, bir düğün olduğunda bu düğüne topluca katılmak, küçük bir hediye almak, bizleri birbirimize yaklaştırır ve kaynaştırır. Karşılaştığımız sorunlarda, “benim arkadaşlarım var, bu sorunu da aşarım” diyebilmek dünyanın en güzel şeyidir. İşte iş yeri temsilcisinin bir anlamda asli görevi, bütün arkadaşlarımızda bu hissi uyandırmak ve yalnız olmadıklarını onlara göstermektir.
Eğer bir iş yerinde bu ve benzeri, paylaşmayı ve dayanışmayı artıran şeyler yaşanıyorsa, o iş yerinde birliği sürekli kılmak ve gelen saldırıları boşa çıkarmak hiç de zor değildir. Aslında sendikal mücadelenin özü de budur. Yani insan olma, insani değerleri koruma ve yüceltme çabası… Bunun dışında her şey gelip geçicidir. Özcesi; iş yeri temsilciliği, sendikal örgütlülüğün yapı taşıdır ve bütün işçilerin örgütlü duruşunu ve davranışını sağlayan temel kurumdur. İş yeri temsilciliği, sendikal demokrasinin güvencesi ve gücüdür.
Biraz da bu organın tarihsel gelişimine ve yasal düzenlemesine göz atalım.
İŞYERİ SENDİKA TEMSİLCİLİĞİ HUKUKUNUN GELİŞİMİ
İşçi temsilciliği örgütlenmesinin ortaya çıkışı tarihsel olarak sendikaların varlığından daha öncedir. İşçiler, sendikalar kurulmadan önce, yaşamsal ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla kendi aralarından seçtikleri temsilcilerle sorunlarına müdahale etmişlerdir. Ve alınan işçilerin ortak taleplerini işverenlere iletmişler ve görüşmeler yapmışlardır.
Sendikal örgütlenmelerin kurulmasıyla, dünyada ağırlıklı olarak, farklı biçimlerde olsa da, sendika işçi temsilciliği kurumu yaygındır. Sendika karşıtı politikaların uygulandığı ülkelerde değişik işçi temsilciliği oluşumları da görülmektedir.
Bugün iş yeri bazında işçilerin temsilciliği iki düzeyde olmaktadır. Birincisi sendikayı ve sendika adına işçileri temsil eden sendika işçi temsilcileri, ikincisi sendikayla alakalı olmayan, sendikalı ve sendikasız işçilerin tamamını temsil eden işçi temsilcileridir. Bu temsilcilerin sendika üyesi olması ya da sendika tarafından tanınması zorunlu değildir.
Türkiye’de iş yeri sendika temsilciliğinin yasal olarak ilk düzenlenişi 1936 yılında çıkan 3008 sayılı kanunla gerçekleşmiştir. Bu yasa, temsilciliği “işçi mümessilliği” olarak tanımlamaktaydı. Yasanın yürürlüğe girdiği dönemde sendikaların faaliyet yürütmesi engellenerek “sınıf esasına göre cemiyet kurma” yasaklanmıştı. Bu fiili yasağı 1946 yılında sendikaların resmen yasaklanması izlemiştir. İşçi mümessilliği kurumunun bu dönemde işlevi, işyerlerinde “tek başı” ya da “toplulukla iş itilafları” çıktığında bu sorunların çözümü için devreye girecek tarzda çalışması öngörülmekteydi.
1947 yılında yürürlüğe giren 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Yasa sendika özgürlüğünü tanısa da faaliyetlerine önemli sınırlamalar getiriyordu. 1963 yılında yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı yasalar, temsilcilik kurumuna ilişkin önemli düzenlemeler yaptı. Yasalar, işçi temsilciliği kavramı yerine “sendika temsilciliği” kavramını getirdi.
1983 yılında yürürlüğe giren 2821 sayılı Sendikalar Yasası ise “iş yeri sendika temsilcisi” tanımını getirmiştir. Bugün işçi sendikaları açısından temsilcilik hukukunun en önemli dayanağı, 6356 sayılı yasanın iş yeri sendika temsilciliği ile ilgili maddeleri ve toplu iş sözleşmelerinde yer alan kurallardır.
6356 SAYILI YASAYA GÖRE TEMSİLCİ HUKUKU
6356 sayılı yasa, temsilciyi “iş yeri sendika temsilcisi” olarak tanımlayarak, sendikaların yetkili olmadığı yerlerde temsilcilik organına ilişkin hiçbir açıklama getirmemiştir. Aynı yasa, temsilcinin yetkili olan sendika tarafından atanmasını öngörmüştür. Ayrıca bir iş yerinde iki farklı sendikanın (aynı iş kolunda) temsilci ataması söz konusu değildir.
Yasa İş Yerindeki Sendika Üyeleri Tarafından Seçilmiş Olan Temsilcilerin, Sendika Tarafından Atanmasına, Yani Temsilcilik Seçiminin Yapılmasına Engel Değildir. Mücadeleci sendikalar, demokrasisinin en temel göstergelerinden biri olan seçim ve seçilme hakkına büyük bir özen göstererek -istisnai olarak zorunlu hâllerin dışında- temsilcilik organının belirlenmesinde de seçim mekanizmasını devreye sokmalıdır.
İş yeri temsilcilerimiz, işçilerin onayını alarak belirlenip, şube yönetim kurullarımız tarafından atanır.
Yasada sendikanın atayacağı temsilci sayısı, işyerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenmektedir. Yasaya göre sayılar şöyledir:
• 50 işçiye kadar 1 temsilci
• 51-100 işçiye kadar 2 temsilci
• 101-500 işçiye kadar 3 temsilci
• 501-1.000 işçiye kadar 4 temsilci
• 1.001-2.000 işçiye kadar 6 temsilci
• 2.001’den fazla işçi için 8 temsilci
Bu sayılar, temsilci sayısının üst sınırıdır. Yasanın sendika işçi temsilcileri için belirlediği özellikler şöyledir: Temsilci işyerinde çalışan işçiler arasından atanacaktır. Temsilciler işverene bildirimle göreve başlarlar. Temsilcinin göreve başlamasında işverenin kabulü aranmaz. Sendika, temsilcilerden birini baş temsilci olarak atayabilir.
Yasaya göre iş yeri temsilci görevlerini işyerine münhasır kalmak kaydıyla yürütür. İş yeri dışındaki faaliyetler temsilcilik faaliyeti olarak değerlendirilmez. Temsilcinin görevi, sendikanın yetkisi süresince devam eder. Yeni düzenlemeyle sendika iş yeri temsilcilerine iş güvencesi getirilmiştir.
6356 sayılı Yasanın 24. Maddesine göre iş yeri sendika temsilcilerinin güvencesi şöyle tanımlanmıştır:
“(1) İşveren, iş yeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açıklayıp kesin şekilde belirtmedikçe feshedemez. Fesih bildirimimin tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, temsilci veya üyesi bulunduğu sendika dava açabilir.
(2) Dava basit yargılama usulüne göre sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay kesin olarak karar verir.
(3) Temsilcinin işe iadesine karar verilirse fesih geçersiz sayılarak temsilcilik süresini aksatmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir. Kararın kesinleşmesinden itibaren altı iş günü içinde temsilcinin işe başvurması şartıyla, altı iş günü içinde işe başlatılmaması hâlinde, iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları temsilcilik süresince ödenmeye devam edilir. Bu hüküm yeniden temsilciliğe atanma hâlinde de uygulanır.
(4) İşveren, yazılı rızası olmadıkça iş yeri sendika temsilcisinin işyerini değiştiremez veya işinde esaslı tarzda değişiklik yapamaz. Aksi hâlde değişiklik geçersiz sayılır.
(5) Bu madde hükümleri işyerinde çalışmaya devam eden yöneticiler hakkında da uygulanır.”
SON SÖZ
Yukarıda belirtilenler hukuksal gerçektir. Asıl önemli olan, iş yeri temsilciliğinin bizler tarafından işler kılınması, etkin çalışması ve etkili sonuçlar almasıdır. Bunun başarılması için işyerlerindeki her işçi arkadaşımıza fiilen görev düşmektedir. İşçi arkadaşlarımızın bütünü temsilci arkadaşlarımıza güç vermeli, destek olmalı, sorumluluklarını paylaşmalı, onları denetlemeli ve görevlerini yerine getirmesini sağlamalıdır. Temel gayemiz: “Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için” olmalıdır.

Yazar

Scroll to Top